BEN RIDVAN ERDEM
Günün En Güzel Saatinden Merhabalar !! "MUTLU GÜNLER DİLERİM..."
Haftanın Popüleri
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Neden Bu Kadar Sessiz? Nadir Dünya Hipotezi
Nadir dünya hipotezi
Nadir
dünya hipotezi evrendeki yalnızlığımızdan söz eder ve bunu çeşitli sebeplere
bağlar. Bu sebepler aslında astronomik, biyolojik ve teknolojik başlıkları
altında incelenebilir.
Astronomik
olarak yalnız olmamızın sebepleri gezegenlerin yaşam oluşturmaya elverişli
olmamalarından kaynaklanır ve bunların bir dizi sebebi vardır. Galaksi türlerinin
bir kısmının canlı hayatına uygun olması ve uygun galaksilerin büyük
kısımlarının çok kaotik olması ve stabil bir yıldız sistemine el verişli
olmamaları; kaotik olmayan kısmın ise çok durağan olup yine canlılığın
yeşermesine imkân vermemesidir. Galaksilerin canlılığa el verişli kısımlarında
da yaşama uygun olacak bir yıldız bulmak ve o yıldıza uygun uzaklıktaki gezegenin
suya sahip, jeolojik olarak aktif ve az sayıda göksel saldırılara maruz kalan
yapıda olması gerekiyor ki canlıların evrimi sırasında yoğun atmosferik
değişimler olmasın. Çünkü bunlar canlılığın evrimini engelleyecek sebepler.
Astronomik
sebeplerden sonra biyolojik sebepler geliyor. Bunlar da gezegendeki kimyasal
süreçlerin biyolojik evrim sürecine girerek canlılığı oluşturmasıyla başlıyor.
Bundan sonrası için olasılık hesabı yapmak biraz zor çünkü astronomik
sebeplerde yapabildiğimiz gibi başka benzer örnekler arayamıyoruz. Bir kere
evrimi gördük ve sadece ona dayanarak konuşuyoruz. Evrimsel olarak basit yapılı
aminoasitlerin prokaryot yani ilkel yapılı hücrelere dönüşme süreci geliyor.
Bundan sonra prokaryot hücreler daha karmaşık hücre yapılarına evrilerek
ökaryot hücrelere ve ardından çok hücreli canlılara dönmesi gerekiyor. Ancak bu
sürecin gerçekleşme ihtimalinin ne kadar zor daha önce de söylediğim gibi hesaplayamıyoruz.
Çünkü dünyada yapılan deneyler kısa bir süreçte geç kimyasal süreçlerle
aminoasitlerin oluşacağını gösteriyor ama prokaryot hücrelerin oluşumu ve ondan
sonra ökaryot yapılı hücrelerin oluşumu çok daha düşük ihtimalli olaylar. Eğer
bunlar gerçekleşse bile çok hücreli canlıların gelişmiş beyinli hayvanlara
dönüşmesi, bu hayvanların karmaşık sosyal yapılar oluşturması, ellerinin ve
duruşlarının beyinlerini sürekli geliştirecek yönde evrilmesi gerekmekte. Ancak
bunların hepsi uygun sıra ve zamanda gerçekleşirse biz akıllı bir yaşamın var
olabileceğini öngörüyoruz. Bunların hepsi gerçekleştikten sonra geriye
teknolojik sebepler kalıyor.
Bu
teknolojik sebepler akıllı yaşam formlarının ömürleriyle alakalı. Kendileri
eğer akıllarını kullanarak kendileriyle erken safhada savaşlar düzenleyip
birbirlerini yok ederlerse onlarla temas kuramadan yok olup giderler. Ki bundan
çok sonraki süreçte gezegenlerine büyük zararlar vererek de aynı şekilde
sonlarını getirebilirler. Beyinlerinin türlerinin ömrünü uzatacağını mı
kısaltacağını mı kestiremiyoruz. Daha doğrusu biz daha kendimizinkini de
kestiremiyoruz. Diyelim kendilerini yok etmediler ve kardeşev(Medeniyetleri
sınıflandırmada kullanılan logaritmik bir birim) ölçeğine göre birinci derece
bir medeniyet olabildiler. Bundan sonraki süreçte diğer medeniyetlerle iletişim
kurmak isteyip istemedikleri de çok önemli. Kurmak isteseler devasa galaktik
yollar üzerinde başka medeniyetlere sinyaller göndermeleri gerekecektir ve bu
çok tehlikeli bir durumdur. Başka medeniyetler onların tüm kaynaklarını
sömürmek için onları işgal edebilirler ve bu onların sonlarını getirebilir. O
yüzden yüksek ihtimalle gizli kalmak isteyeceklerdir.
Kimsenin
gizli kalmak istemediğini düşünüp tekrardan geri dönersek ne olur diye tekrar
bir bakış atalım. Bizim Dünya’daki ömrümüz eğer asteroidler yüzünden ya da
savaşlarla yok etmezsek 1 milyar yıl ki biz bu sürecin yanında daha yeni
teknolojiyle tanışmış bir türüz. Tüm insan ırkı daha yeni bebek adımlarını attı.
Biz bu var olduğumuz süreçte dış uzaya bakarken hiçbir şey görmüyoruz. Bunun
sebebi yukarıda saydığımız sebepler de olabilir, zaman olarak dış uzaydaki bir
türle senkron şekilde teknolojimizi geliştirmemizin çok düşük ihtimalli olması
da olabilir ki aynı anda teknolojilerimizi geliştirmeye başlamış olsak dahi
galaksideki mesafeler çok büyük. Aynı galaksinin iki ucundaki iki medeniyetin
arasında 100 bin ışık yılı var. Yani bugün sinyal göndersek galaksinin öbür
ucundaki türün bizden 100 bin yıl sonra gökyüzünden sinyal bekliyor olması
lazım ki bizimle karşılaşsın ve eğer olur da karşılaşırsa biz sinyali gönderdikten
200 bin yıl sonra geri dönebilecek olan bir sinyal bekliyor olmamız lazım ki
karşımızdaki medeniyetle tanışalım. Tüm bu sebepler bizim evrendeki yalnızlığımızın
sebepleri ve bunlardan bir yığın daha var. Yani bizim bu göksel sessizliğe bir
süre daha alışmamız gerekiyor.
Bize uzaydan
asteroidler ve güneş dışında kolay kolay zarar yok. Biz insanları bitirebilecek
şey az önce de söylediğim gibi kendi zekâmız. Dışarıdan saldırı olmasa bile
şimdiden çok kısa süreçte Dünya’yı bu denli ısıtabilmemiz kendimizi yok etmekteki
muazzam gücümüzü gösteriyor. Bu göksel sessizliğe ara vermiş olduğumuz bu son on
yılda yeniden galaksinin sessizliğe gömülmemesi için kendimize iyi bakmamız
gerekiyor. Çünkü tahmini 400 milyara yakın yıldızı bulunan Samanyolu’nda elbet
bir yerlerde yeni medeniyetler filizleniyor ve bu manzarayı kaçırmak istemeyiz.
/ertuğrulkağan
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Popüler Yayınlar
Mery Kız İle Çoban Oğlan Hikayesi
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
MERY ROZA = HER ŞEYİM!!
- Bağlantıyı al
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar
Yorum Gönder