Ana içeriğe atla

Haftanın Popüleri

Bir Satır,Her Şey

Bir satırdan geriye ne kaldı, Nereye gitti, o koca koca yazılar Altı çizili onca söz    Hepsi rafa kalktı, Unutuldu yazarın yaşanmışlıkları, Unutuldu, kağıda bıraktığı gözyaşı  Şimdi gelsem desem ki, "Bin kitaptan öte, bin yaşanmışlık iyidir İnsan, bir satırdan öteye geçebilmelidir.." Ne değişir, neyi değiştirebilir bir sözüm? İçimde ki hevesi, bu değişmezlik aldı  Söyleyin, bir satırdan geriye ne kaldı.. /Benrıdvanerdem 

Neden Bu Kadar Sessiz? Nadir Dünya Hipotezi

 


Nadir dünya hipotezi

               Nadir dünya hipotezi evrendeki yalnızlığımızdan söz eder ve bunu çeşitli sebeplere bağlar. Bu sebepler aslında astronomik, biyolojik ve teknolojik başlıkları altında incelenebilir.

               Astronomik olarak yalnız olmamızın sebepleri gezegenlerin yaşam oluşturmaya elverişli olmamalarından kaynaklanır ve bunların bir dizi sebebi vardır. Galaksi türlerinin bir kısmının canlı hayatına uygun olması ve uygun galaksilerin büyük kısımlarının çok kaotik olması ve stabil bir yıldız sistemine el verişli olmamaları; kaotik olmayan kısmın ise çok durağan olup yine canlılığın yeşermesine imkân vermemesidir. Galaksilerin canlılığa el verişli kısımlarında da yaşama uygun olacak bir yıldız bulmak ve o yıldıza uygun uzaklıktaki gezegenin suya sahip, jeolojik olarak aktif ve az sayıda göksel saldırılara maruz kalan yapıda olması gerekiyor ki canlıların evrimi sırasında yoğun atmosferik değişimler olmasın. Çünkü bunlar canlılığın evrimini engelleyecek sebepler.

               Astronomik sebeplerden sonra biyolojik sebepler geliyor. Bunlar da gezegendeki kimyasal süreçlerin biyolojik evrim sürecine girerek canlılığı oluşturmasıyla başlıyor. Bundan sonrası için olasılık hesabı yapmak biraz zor çünkü astronomik sebeplerde yapabildiğimiz gibi başka benzer örnekler arayamıyoruz. Bir kere evrimi gördük ve sadece ona dayanarak konuşuyoruz. Evrimsel olarak basit yapılı aminoasitlerin prokaryot yani ilkel yapılı hücrelere dönüşme süreci geliyor. Bundan sonra prokaryot hücreler daha karmaşık hücre yapılarına evrilerek ökaryot hücrelere ve ardından çok hücreli canlılara dönmesi gerekiyor. Ancak bu sürecin gerçekleşme ihtimalinin ne kadar zor daha önce de söylediğim gibi hesaplayamıyoruz. Çünkü dünyada yapılan deneyler kısa bir süreçte geç kimyasal süreçlerle aminoasitlerin oluşacağını gösteriyor ama prokaryot hücrelerin oluşumu ve ondan sonra ökaryot yapılı hücrelerin oluşumu çok daha düşük ihtimalli olaylar. Eğer bunlar gerçekleşse bile çok hücreli canlıların gelişmiş beyinli hayvanlara dönüşmesi, bu hayvanların karmaşık sosyal yapılar oluşturması, ellerinin ve duruşlarının beyinlerini sürekli geliştirecek yönde evrilmesi gerekmekte. Ancak bunların hepsi uygun sıra ve zamanda gerçekleşirse biz akıllı bir yaşamın var olabileceğini öngörüyoruz. Bunların hepsi gerçekleştikten sonra geriye teknolojik sebepler kalıyor.

               Bu teknolojik sebepler akıllı yaşam formlarının ömürleriyle alakalı. Kendileri eğer akıllarını kullanarak kendileriyle erken safhada savaşlar düzenleyip birbirlerini yok ederlerse onlarla temas kuramadan yok olup giderler. Ki bundan çok sonraki süreçte gezegenlerine büyük zararlar vererek de aynı şekilde sonlarını getirebilirler. Beyinlerinin türlerinin ömrünü uzatacağını mı kısaltacağını mı kestiremiyoruz. Daha doğrusu biz daha kendimizinkini de kestiremiyoruz. Diyelim kendilerini yok etmediler ve kardeşev(Medeniyetleri sınıflandırmada kullanılan logaritmik bir birim) ölçeğine göre birinci derece bir medeniyet olabildiler. Bundan sonraki süreçte diğer medeniyetlerle iletişim kurmak isteyip istemedikleri de çok önemli. Kurmak isteseler devasa galaktik yollar üzerinde başka medeniyetlere sinyaller göndermeleri gerekecektir ve bu çok tehlikeli bir durumdur. Başka medeniyetler onların tüm kaynaklarını sömürmek için onları işgal edebilirler ve bu onların sonlarını getirebilir. O yüzden yüksek ihtimalle gizli kalmak isteyeceklerdir.

               Kimsenin gizli kalmak istemediğini düşünüp tekrardan geri dönersek ne olur diye tekrar bir bakış atalım. Bizim Dünya’daki ömrümüz eğer asteroidler yüzünden ya da savaşlarla yok etmezsek 1 milyar yıl ki biz bu sürecin yanında daha yeni teknolojiyle tanışmış bir türüz. Tüm insan ırkı daha yeni bebek adımlarını attı. Biz bu var olduğumuz süreçte dış uzaya bakarken hiçbir şey görmüyoruz. Bunun sebebi yukarıda saydığımız sebepler de olabilir, zaman olarak dış uzaydaki bir türle senkron şekilde teknolojimizi geliştirmemizin çok düşük ihtimalli olması da olabilir ki aynı anda teknolojilerimizi geliştirmeye başlamış olsak dahi galaksideki mesafeler çok büyük. Aynı galaksinin iki ucundaki iki medeniyetin arasında 100 bin ışık yılı var. Yani bugün sinyal göndersek galaksinin öbür ucundaki türün bizden 100 bin yıl sonra gökyüzünden sinyal bekliyor olması lazım ki bizimle karşılaşsın ve eğer olur da karşılaşırsa biz sinyali gönderdikten 200 bin yıl sonra geri dönebilecek olan bir sinyal bekliyor olmamız lazım ki karşımızdaki medeniyetle tanışalım. Tüm bu sebepler bizim evrendeki yalnızlığımızın sebepleri ve bunlardan bir yığın daha var. Yani bizim bu göksel sessizliğe bir süre daha alışmamız gerekiyor.

               Bize uzaydan asteroidler ve güneş dışında kolay kolay zarar yok. Biz insanları bitirebilecek şey az önce de söylediğim gibi kendi zekâmız. Dışarıdan saldırı olmasa bile şimdiden çok kısa süreçte Dünya’yı bu denli ısıtabilmemiz kendimizi yok etmekteki muazzam gücümüzü gösteriyor. Bu göksel sessizliğe ara vermiş olduğumuz bu son on yılda yeniden galaksinin sessizliğe gömülmemesi için kendimize iyi bakmamız gerekiyor. Çünkü tahmini 400 milyara yakın yıldızı bulunan Samanyolu’nda elbet bir yerlerde yeni medeniyetler filizleniyor ve bu manzarayı kaçırmak istemeyiz.

/ertuğrulkağan

Yorumlar

Popüler Yayınlar

/google.com, pub-2363018081484736,DIRECT, f08c47fec0942fa0/